KesikÇayır
New member
- Katılım
- 26 Mar 2021
- Mesajlar
- 1,744
- Puanları
- 0
Gebelik rahim kanseri riskini azaltıyor Avustralya’da bulunan tıbbi araştırma enstitüsü, jinekolojik kanserler kümesi tarafınca gerçekleştirilen çalışmalar, bayanların yaşadığı her hamileliğin, endometriyal (rahim) kanserinin gelişme riskini azaltmaya yardımcı olabileceğini ortaya koydu. 17 bin rahim kanseri hastasının geçmişi incelendiğinde, gebelik geçiren şahısların rahim içi (endometrium) kanserine rastlanma mümkünlüğü yüzde 40 oranında düşük bulunmuştur.
Avustralya’da yapılan çalışmanın sonuçlarını pahalandıran Bayan Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Orhan Ünal, rahim kanseri açısından riskli durumlara da dikkat çekti.
“KANSERDEN MÜDAFAADA GEBELİĞİN OLUMLU TESİRİ VAR”
Rahim içi kanserine (endometrium) hiç doğum yapmamış bayanlarda daha fazla rastlandığının altını çizen Prof. Dr. Orhan Ünal, “Bu bahiste yapılan çalışmalar mevcut. 17 bin rahim kanseri hastasının geçmişi incelenmiş ve burada gebelik geçiren bireylerde rahim kanserine rastlanma sıklığı yüzde 40 oranında düşük bulunmuş. Hatta düşükle sonuçlanan gebeliklerde bile yüzde 7-8 oranında azalma görülmüştür. O denli anlaşılıyor ki, gebeliğin kendisinin kanserin düşük oranda olmasında olumlu bir tesiri var. Gebelikte de, rahim ağzı kanser öncüsü lezyonların doğum daha sonrası periyotta gerilediğini gösteren yayınlar var.” diye konuştu.
Adet düzensizliğinin de kanser açısından risk oluşturabileceğini anlatan Prof. Dr. Orhan Ünal, “Kadınlarda her ay tertipli adet kanaması kelam konusu. Şayet yumurtlama olmaz ve progesteron hormonu salgılanmazsa östrojen tek başına bu olayı yönetim eder. Fakat östrojenin giderek artan tesiriyle endometrium dediğimiz rahim içi yatak dokusu çoğalır, kalınlaşır ve bu basamakta uzun süren bir adet nazaranmeme durumu ortaya çıkar. Sonuçta bunun doku olarak yerinde kalması zorlaşır. Doku yıkımı olduğundan kanamalar başlar sistemsiz ve uzun sürme formunda olur. Bunun tehlikesi şudur, hücresel olarak devamlı çoğalan bu yapı bir süre daha sonra kanserleşmeye gerçek gidebilir. Bu niçinle adet sistemi değerlidir. Bilhassa polikistik over sendromu üzere bu durumu yaşayan hastaların tedavi edilmesi bu manada da farklı bir ehemmiyet taşımaktadır.” değerlendirmesinde bulundu.
“ADET GÖREMEMEK TEK BAŞINA RAHİM KANSERİ BELİRTİSİ DEĞİL”
Adet devrinde bir iki aylık gecikmelerin kelam konusu olabileceğini tabir eden Prof. Dr. Orhan Ünal, bu durumun ne vakit dikkat edilmesi gereken bir durum haline geldiği konusunda şunları anlattı: “Adet düzensizliğinin 3 ayı aşması durumunda kesinlikle tabibe başvurulmalı. Bu durum vakit içinde hiperplazi (hormonlara bağlı hastalık) dediğimiz patolojik sonuca gidebilir. Sonuçta hiperplazi de ilerleyip kanserleşmeye gerçek gideceği için epey fazla vakit kaybetmeden ultrasonla gerekli denetimlerin yapılması gerekir. Ultrasonda endometrium doku kalınlığının artması hiperplaziyi gösterir ve gerekirse biyopsi ile ortaya konulabilir. Bu durumun doğum denetim ilaçlarıyla yahut progesteron hormonu ile tedavi edilmesi mümkündür.”
Adet nazaranmemenin tek başına rahim kanseri belirtisi olmadığının da altını çizen Prof. Dr. Orhan Ünal, “Bazı durumlarda 15 günde bir kanama yaşanabilir. Bu durumda rahimde bir polip bulunabilir. Ya da polipin altında gizlenen kanser gelişimi kelam konusu olabilir. Bu şahısların kesinlikle bir tabip denetimine gitmeleri gerekiyor ki bilhassa menopoz çağında görülen kanamalarda kesinlikle tabip tarafınca gerekli görüldüğünde biyopsi aldırmaları hayati değer taşır. tıpkı vakitte obezite, diyabet ve hipertansiyonun da rahim kanseri açısından risk oluşturabileceği hatırlanmalı ve tertipli denetimler ihmal edilmemeli.” tabirlerini kullandı.
MUAYENE SIKLIĞI NE OLMALI?
Hem vajinal smear hem HPV testinin birlikte yapıldığı durumlarda 5 yılda bir inceleme gerekebileceğini belirten Bayan Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Orhan Ünal, muayene aralıkları hakkında ise şu ayrıntıları paylaştı: “Ailesel bir faktör var ise bilhassa ailesinde rahim, göğüs, yumurtalık, kolon kanseri olan şahısların her yıl bu denetimleri yaptırması gerekiyor. Erken periyotta yakaladığımız bir kanserin yalnızca rahim almak suretiyle kurtulma bahtı devasa yüksekliktetir. Bu sayede 5 yıllık hayat talihi yüzde yüze kadar ulaşabiliyor. Geç kalınması durumunda ise, rahmin kas dokusuna ve oradan da lenf bezlerine yayılım gerçekleşebiliyor. Bu durumda ameliyat talihi da zorlaştığı üzere ameliyatın yanında radyoterapi ve kemoterapiye muhtaçlık duyuluyor.”
Anne olmak isteyen şahıslara dikkat çeken Bayan Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Orhan Ünal, “Rahim içi kanserlerinde kanser rahim duvarına hayli fazla ilerlemediyse yüzeyde kaldıysa bunları ameliyat etmeden yüksek doz progesteron ile yani ilaçla tedavi edebiliyoruz. Bu etapta tedavi tamamlandıktan daha sonra 6 aylık tedavi daha sonrası alınan biyopsilerde tümör hücresine rastlanmadıysa bir an evvel gebe kalmalarını öneriyoruz. Yumurtalık kanserlerinde erken evrede yahut tek yumurtalıkta ise karın içerisinde bir yaygınlık yoksa tek taraflı yumurtalığın alınması ve takiplerle hekim teklifiyle birtakım kanser çeşitlerinde cerrahi daha sonrası gebeliğe müsaade edilebilir.” dedi.
Avustralya’da yapılan çalışmanın sonuçlarını pahalandıran Bayan Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Orhan Ünal, rahim kanseri açısından riskli durumlara da dikkat çekti.
“KANSERDEN MÜDAFAADA GEBELİĞİN OLUMLU TESİRİ VAR”
Rahim içi kanserine (endometrium) hiç doğum yapmamış bayanlarda daha fazla rastlandığının altını çizen Prof. Dr. Orhan Ünal, “Bu bahiste yapılan çalışmalar mevcut. 17 bin rahim kanseri hastasının geçmişi incelenmiş ve burada gebelik geçiren bireylerde rahim kanserine rastlanma sıklığı yüzde 40 oranında düşük bulunmuş. Hatta düşükle sonuçlanan gebeliklerde bile yüzde 7-8 oranında azalma görülmüştür. O denli anlaşılıyor ki, gebeliğin kendisinin kanserin düşük oranda olmasında olumlu bir tesiri var. Gebelikte de, rahim ağzı kanser öncüsü lezyonların doğum daha sonrası periyotta gerilediğini gösteren yayınlar var.” diye konuştu.
Adet düzensizliğinin de kanser açısından risk oluşturabileceğini anlatan Prof. Dr. Orhan Ünal, “Kadınlarda her ay tertipli adet kanaması kelam konusu. Şayet yumurtlama olmaz ve progesteron hormonu salgılanmazsa östrojen tek başına bu olayı yönetim eder. Fakat östrojenin giderek artan tesiriyle endometrium dediğimiz rahim içi yatak dokusu çoğalır, kalınlaşır ve bu basamakta uzun süren bir adet nazaranmeme durumu ortaya çıkar. Sonuçta bunun doku olarak yerinde kalması zorlaşır. Doku yıkımı olduğundan kanamalar başlar sistemsiz ve uzun sürme formunda olur. Bunun tehlikesi şudur, hücresel olarak devamlı çoğalan bu yapı bir süre daha sonra kanserleşmeye gerçek gidebilir. Bu niçinle adet sistemi değerlidir. Bilhassa polikistik over sendromu üzere bu durumu yaşayan hastaların tedavi edilmesi bu manada da farklı bir ehemmiyet taşımaktadır.” değerlendirmesinde bulundu.
“ADET GÖREMEMEK TEK BAŞINA RAHİM KANSERİ BELİRTİSİ DEĞİL”
Adet devrinde bir iki aylık gecikmelerin kelam konusu olabileceğini tabir eden Prof. Dr. Orhan Ünal, bu durumun ne vakit dikkat edilmesi gereken bir durum haline geldiği konusunda şunları anlattı: “Adet düzensizliğinin 3 ayı aşması durumunda kesinlikle tabibe başvurulmalı. Bu durum vakit içinde hiperplazi (hormonlara bağlı hastalık) dediğimiz patolojik sonuca gidebilir. Sonuçta hiperplazi de ilerleyip kanserleşmeye gerçek gideceği için epey fazla vakit kaybetmeden ultrasonla gerekli denetimlerin yapılması gerekir. Ultrasonda endometrium doku kalınlığının artması hiperplaziyi gösterir ve gerekirse biyopsi ile ortaya konulabilir. Bu durumun doğum denetim ilaçlarıyla yahut progesteron hormonu ile tedavi edilmesi mümkündür.”
Adet nazaranmemenin tek başına rahim kanseri belirtisi olmadığının da altını çizen Prof. Dr. Orhan Ünal, “Bazı durumlarda 15 günde bir kanama yaşanabilir. Bu durumda rahimde bir polip bulunabilir. Ya da polipin altında gizlenen kanser gelişimi kelam konusu olabilir. Bu şahısların kesinlikle bir tabip denetimine gitmeleri gerekiyor ki bilhassa menopoz çağında görülen kanamalarda kesinlikle tabip tarafınca gerekli görüldüğünde biyopsi aldırmaları hayati değer taşır. tıpkı vakitte obezite, diyabet ve hipertansiyonun da rahim kanseri açısından risk oluşturabileceği hatırlanmalı ve tertipli denetimler ihmal edilmemeli.” tabirlerini kullandı.
MUAYENE SIKLIĞI NE OLMALI?
Hem vajinal smear hem HPV testinin birlikte yapıldığı durumlarda 5 yılda bir inceleme gerekebileceğini belirten Bayan Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Orhan Ünal, muayene aralıkları hakkında ise şu ayrıntıları paylaştı: “Ailesel bir faktör var ise bilhassa ailesinde rahim, göğüs, yumurtalık, kolon kanseri olan şahısların her yıl bu denetimleri yaptırması gerekiyor. Erken periyotta yakaladığımız bir kanserin yalnızca rahim almak suretiyle kurtulma bahtı devasa yüksekliktetir. Bu sayede 5 yıllık hayat talihi yüzde yüze kadar ulaşabiliyor. Geç kalınması durumunda ise, rahmin kas dokusuna ve oradan da lenf bezlerine yayılım gerçekleşebiliyor. Bu durumda ameliyat talihi da zorlaştığı üzere ameliyatın yanında radyoterapi ve kemoterapiye muhtaçlık duyuluyor.”
Anne olmak isteyen şahıslara dikkat çeken Bayan Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Orhan Ünal, “Rahim içi kanserlerinde kanser rahim duvarına hayli fazla ilerlemediyse yüzeyde kaldıysa bunları ameliyat etmeden yüksek doz progesteron ile yani ilaçla tedavi edebiliyoruz. Bu etapta tedavi tamamlandıktan daha sonra 6 aylık tedavi daha sonrası alınan biyopsilerde tümör hücresine rastlanmadıysa bir an evvel gebe kalmalarını öneriyoruz. Yumurtalık kanserlerinde erken evrede yahut tek yumurtalıkta ise karın içerisinde bir yaygınlık yoksa tek taraflı yumurtalığın alınması ve takiplerle hekim teklifiyle birtakım kanser çeşitlerinde cerrahi daha sonrası gebeliğe müsaade edilebilir.” dedi.