“Kendilerine her şeyi helal kılıp diğerlerine haram sayıyorlar” Gelecek Partisi (GP) Şırnak Vilayet Lideri, Genel Lider Ahmet Davutoğlu’nu ziyarete geldiğinde, memleketinde yetiştiğini söylemiş olduği hurma getirmişti. Bütün katlarda gelenlere hurma ikram ediliyordu. DSP’li eski Çalışma Bakanı ve Konak eski Belediye Lideri Hakan Tartan da GP’ye katılmış. Tartan üzere hukukçu Tarık Çelenk de Davutoğlu’nun başdanışmanı olmuş.
Ahmet Davutoğlu ile makam odasında sohbet ederken, kuşkusuz gündemdeki en kıymetli husus Anayasa değişikliğiydi. AKP üst idare, yıllardır HDP aleyhinde söylenmedik kelam bırakmadı. Cumhur İttifakı ortağı MHP Genel Lideri Devlet Bahçeli’nin bu ziyaret için ne söyleyeceği merak edildi. Bahçeli, gidişi olağan karşıladığını deklare etti. GP Genel Lideri Ahmet Davutoğlu, bu siyaseti nasıl yorumladı? Dinliyorum:
HDP, TBMM’de kümesi bulunan bir siyasi parti. ötürüsıyla AK Parti heyetinin HDP’yi ziyaret etmesi, bilgilendirmesi bence doğrudur. Sayın Bahçeli’nin de sürpriz bir biçimde bunu makul görmesi de doğrudur. Lakin, yanlış olan Türkiye’ de maalesef Cumhur İttifakı’nın çabucak her alanda riyakar bir siyasi anlayışı var. Kendilerine her şeyi helal kılıp, diğerlerine her şeyi haram kılmaya dayalı bir yaklaşım ortasında siyaset yapıyorlar. 10 aydır Altılı Masa hakkında ‘Yedinci ayağı HDP’dir’ diye daima bunu da terörle işbirliği olarak yorumladıktan daha sonra, Ak Parti heyetinin HDP’yi ziyaret etmesi, Bahçeli’nin bunu makul görmesi bu riyakar siyasetin bir yansımasıdır. Yoksa özde yanlış işler değil bunlar.
İLKESİZ SİYASET
Davutoğlu “her insanın gözden kaçırdığı bir detay var” dedi ve açıklamasını şöyleki sürdürdü:
Doğu Perinçek de Kandil’e seslendi. Yani Vatan Partisi Genel Lideri Doğu Perinçek, Cumhur ittifakının örtülü lakin kendi tabirleriyle dümendeki ortağı. Artık perde gerisinde Cumhur ittifakının bu konularda bir dizayn ortasında oldukları anlaşılıyor. Birbirlerine evvelden aykırı olan kümeler dahi burada yeni bir efor içine girdikleri üzere bir algı oluşuyor. Yanlış olan bu prensipsiz siyasettir. Şayet bu biçimde bir planlama ortasında davranılmışsa bundan daha sonra da HDP’nin kapatılma davasında da birebir çizginin sürdürülmesi beklenir.
TERS KÖŞE YAPTI
Hem AKP’de, hem Cumhurbaşkanlığı kabinesinde önemli savrulmalar olduğunu öne süren Davutoğlu şunları söylemiş oldu:
Düşünün ki Cumhurbaşkanı kabinesinde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ HDP’yi ziyarete gitti, İçişleri Bakanı HDP’ye sert bir üslupla saldırdı. Yani İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı içinde hiç mi diyalog yok? Cumhurbaşkanı bunları çağırıp bir siyaset çerçevesinde ‘Sen şunu söyleyeceksin, sen de şunu yapacaksın’ demiyor mu? Ortada dayanılmaz bir aksilik. Pekala, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu HDP ile ilgili niçin bu biçimde bir çıkış yaptı, o da farklı. Cumhur ittifakı’nın mekaniği-işleyişiyle ilgili. Zira bu çıkışın dozu en yüksek olduğu gün pazartesi hafta başı idi. Salı günü Bahçeli’nin küme toplantısı olacağını biliyor. Bahçeli’nin de muhtemelen bu HDP ziyaretine karşı çıkacağını ve sert bir lisanla konuşacağını düşündü ki bir ön alarak Bahçeli ye selam çakmış oldu. Lakin Bahçeli, İçişleri Bakanını zıt köşe yapıp O’nu açıkta bıraktı.
HDP İLE GÖRÜŞMEK TERÖRLE İŞBİRLİĞİ Mİ?
Adalet ve İçişleri bakanının neredeyse 180 derece zıt siyasetler uygulaması ya da söylemesinin kabinedeki, AK Parti ortasındaki uyumsuzluğu gösterdiğini öne süren Davutoğlu şöyleki dedi:
“Bazıları bunu bir fırsat olarak görüp Ak Parti Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Ali Cevheri, Adıyaman eski Milletvekili Mehmet Metiner, yeni bir tahlil süreci ihtimalinden bahsederken Süleyman Soylu, HDP’yi bir daha terörle işbirliği ortasında bakılırsan bir tavır takındı. bu biçimde şu soru geliyor akla: İçişleri Bakanı Soylu, Adalet Bakanı Bozdağ, tıpkı kabinede oturuyorlar. Şayet HDP ile görüşmek terörle bir işbirliği ise bu biçimde Adalet Bakanı dönüp İçişleri Bakanı olarak ‘Niye terörle işbirliği içerisindesin?’ diye soru sorma sorumluluğu var. Türkiye bu prensipsiz siyasetten çok çekti. Ümit ederiz seçim ortamına girerken bu konulardaki tavırlarında bir değişiklik olur ve kendileri haricinde, kendilerinin yanlışsız gördüğü tutumları diğerleri yaptığında terörle işbirliği olarak yorumlamazlar.”
YANLIŞ DEĞİL. YANLIŞ OLAN ŞU
2019 seçimlerinde İmralı’dan mektup getirildi. Getiren kim? Müsaadeyle oraya giden bir akademisyen. İmralı neresi Abdullah Öcalan’ın bulunduğu yer. Yani gayri legal terörün başı olarak, PKK’nın elebaşı olarak hapishanede olan biri ziyaret edildi. Öteki taraftan Kandil’in sözcüsü olan Osman Öcalan da TRT ye çıkartıldı. Artık de HDP ile görüşmeler yürütülüyor. Olağan kaidelerde bu bilgilendirmeler, görüşmeler yanlış değil. Yanlış olan kendileri görüşürken oburlarının son derece şeffaf ilgilerini terörle işbirliği olarak görmeleri.
SORMA HAKLARI KALMADI
Kendilerinin ise bu kümeyle şeffaf olmayan münasebetleri var. İmralı’dan o akademisyenin gönderilmesinin şeffaf hangi tarafı var? Osman Öcalan’ın TRT ye çıkartılması açık söyleyeyim büyük bir hatadır. HDP ile alaka hata değildir lakin kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarılması açık bir cürmü teşviktir, suça yataklıktır. HDP ile münasebet ise son derece olağan siyasi bir bağlantıdır. Bu ikili standardın, bundan daha sonra artık Altılı Masa’ya dönüp yedinci ayağını sorma hakları kalmadı. Bizim, partinin HDP ile ikili kurduğu bağları sorgulama hakları da kalmadı.
KURUMLARI BİR GECEDE ALTÜST ETMEYECEK
Altılı masa sayısının artırılması tarafında daha evvel de, artık de talepler geldiğini hatırlatan Davutoğlu, “Ama başkanlar seviyesinde bu mevzuyu hiç ele almadık. 14 Kasım da yapacağımız görüşmede bu mevzu gündeme gelecektir. Benim şu anda birtakım şeyleri söylemem başkanlar olarak vardığımız mutabakata uygun düşmez. Bunu başkanlar konuşmalı. Şunu biliyorum bize de intikal eden öbür talepler var, öbür partilere de intikal eden talepler var. Fakat bu hususta son sonucu altı genel lider birlikte vereceğiz. Daha fazla bir şey söylemem yanlışsız olmaz” dedi.
BİRLİKTE YÖNETECEĞİZ
Gazeteciler “5N, 1K” kuralına uygun haber muharrir. Davutoğlu, bu kuralların hepsinin kıymetli olduğunu vurguladıktan daha sonra kendileri için de bu kuralın işleyeceğini belirtti. İşte anlattıkları:
Cumhurbaşkanı adayının nerede olacağı muhakkak. Aday, Ankara da. Zira başşehir Ankara. Nasıl, neden, ne ve kim sorularına baktığımızda kim sorusu değerlidir fakat bizim için şu basamakta iç içe olan nasıl ve ne soruları daha kıymetli. Nasıldan kastım şu: Ülkeyi hangi prensipler etrafında birlikte yöneteceğiz? Bunun altını çiziyorum birlikte yöneteceğiz. Şöyle bir algı kim sorusunu öne çıkartıyor. O denli bir cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi o denli bir şey empoze etti ki zihinlere bir kişi her şeye karar verebilir. O bir kişiyi bilmemiz lazım. Bu ne? Bu bizim tenkit ettiğimiz cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin mantığı. Biz niçin o mantığa teslim olalım? Aday kim olursa olsun Tayyip Erdoğan’ın kullandığı gücü kullanmayacak. Tek başına gece kararnameleri çıkarmayacak. Devletin kurumlarını bir kararnameyle alt üst edemeyecek, etmeyecek. Pekala buna nasıl karar verilecek? Buna altı partili bir idare, ortak, bir arada yönetme mantığı ortasında nasıl bir geçiş süreci idaresi sergileyeceklerini ortaya koyacak. Onun için şu an bizim odaklandığımız soru kim değil nasıl sorusu. Nasıl sorusunu sormadan, kim sorusunu sormak gerçek değildir. bu biçimde şu demektir; Altı genel lider bütün yetkilerini bir şahsa devredecek, o bir kişi yönetecek. Geçiş sürecinde idarenin nasıl olacağını tespit edersek bizim teklif götüreceğimiz yahut aday göstereceğimiz Cumhurbaşkanı adayı bu mantıkla adaylığı kabul edecek. Nasıl yöneteceğimizi tespit etmeden bir aday tespit edersek o aday kendisini şu anki Tayyip Erdoğan’ın gücünde ve onun metoduyla yöneteceği üzere algı oluşabilir, bu hakikat değil. Maksadımız Parlamenter sisteme geçiş. Anayasal ıslahatla ilgili çalışma süreci, ekonomik kurumların ıslahatı metni de var. Nasıl yöneteceğimizi tespit ettikten daha sonra ikinci soru ne yapacağız? Ve neden yapacağız? Bu da hükümet programı üzere bir programdır. Şu anda tematik komiteler epey ağır ve başarılı bir çalışma yürütüyor. 59 başlıkta yeni periyotta cumhurbaşkanı ile bütün yürütmede nelerin yapılacağını tespit ediyorlar. Altı parti de enflasyonla nasıl çaba edilecek, tarım, sanayi, eğitim, bilim, dış siyaset nasıl olacak, yargı nasıl işleyecek? Bunlara çalışıyoruz.
EN SON “KİM” KONUŞULACAK
Çalışmaların tamamlanmasından daha sonra “Kim?” sorusunu konuşmaya başlayacaklarını kaydeden Ahmet Davutoğlu, bunun ip uçlarını şu biçimde verdi: Mutlaka saygın bir isim olacak. Lakin o ismin sistem ortasındaki pozisyonu Tayyip Erdoğan’ın karşılığı olan pozisyon mutlaka olmayacak. Altı önder bir arada ülkeyi yönetirken bir manada geçiş sürecinin uyumuyla da nazaranvli bir cumhurbaşkanı adayı üzerinde duracağız. Siyasal kimliğinden hayli cumhurbaşkanı kimliğini öne çıkartacak biçimde bir müddetç yönetilecek. Bunlar olmadan, evvel ‘kim?’ sorusuyla ilgilendiğinizde güya şahıstan diğer bir şahısa güç geçecekmiş üzere algılanır. Hayır. Biz bu süreci birlikte yöneteceğiz.
Cumhur ittifakının, Millet ittifakının adayını açıklamasını her fırsatta gündeme getirmesini “İktidarın ruhsal baskısı ve taktiği” olarak niteleyen GP Genel Lideri Davutoğlu burada panik yapacak bir durum olmadığın, onlarda panik havası bulunduğunu, bunun için bir an evvelden ülkeyi aksilikler üzerinden bir siyasete sokmak istediklerini öne sürdü.
Davutoğlu şu biçimde dedi: Millete taahhüdümüz seçim takvimi ile birlikte cumhurbaşkanı adayı ilan edilmesiydi. ötürüsıyla biz milleti aldatmadık, farklı bir şey de söylemedik. Verdiğimiz takvime uyuyoruz. Çalışmalarımız erken biterse, aday üzerinde mutabık olunmuşsa erken açıklarız. Lakin, ne, neden, nasıl soruları çözülmeden kim sorusunu gündeme getirmeyi hakikat görmem.
Ahmet Davutoğlu ile makam odasında sohbet ederken, kuşkusuz gündemdeki en kıymetli husus Anayasa değişikliğiydi. AKP üst idare, yıllardır HDP aleyhinde söylenmedik kelam bırakmadı. Cumhur İttifakı ortağı MHP Genel Lideri Devlet Bahçeli’nin bu ziyaret için ne söyleyeceği merak edildi. Bahçeli, gidişi olağan karşıladığını deklare etti. GP Genel Lideri Ahmet Davutoğlu, bu siyaseti nasıl yorumladı? Dinliyorum:
HDP, TBMM’de kümesi bulunan bir siyasi parti. ötürüsıyla AK Parti heyetinin HDP’yi ziyaret etmesi, bilgilendirmesi bence doğrudur. Sayın Bahçeli’nin de sürpriz bir biçimde bunu makul görmesi de doğrudur. Lakin, yanlış olan Türkiye’ de maalesef Cumhur İttifakı’nın çabucak her alanda riyakar bir siyasi anlayışı var. Kendilerine her şeyi helal kılıp, diğerlerine her şeyi haram kılmaya dayalı bir yaklaşım ortasında siyaset yapıyorlar. 10 aydır Altılı Masa hakkında ‘Yedinci ayağı HDP’dir’ diye daima bunu da terörle işbirliği olarak yorumladıktan daha sonra, Ak Parti heyetinin HDP’yi ziyaret etmesi, Bahçeli’nin bunu makul görmesi bu riyakar siyasetin bir yansımasıdır. Yoksa özde yanlış işler değil bunlar.
İLKESİZ SİYASET
Davutoğlu “her insanın gözden kaçırdığı bir detay var” dedi ve açıklamasını şöyleki sürdürdü:
Doğu Perinçek de Kandil’e seslendi. Yani Vatan Partisi Genel Lideri Doğu Perinçek, Cumhur ittifakının örtülü lakin kendi tabirleriyle dümendeki ortağı. Artık perde gerisinde Cumhur ittifakının bu konularda bir dizayn ortasında oldukları anlaşılıyor. Birbirlerine evvelden aykırı olan kümeler dahi burada yeni bir efor içine girdikleri üzere bir algı oluşuyor. Yanlış olan bu prensipsiz siyasettir. Şayet bu biçimde bir planlama ortasında davranılmışsa bundan daha sonra da HDP’nin kapatılma davasında da birebir çizginin sürdürülmesi beklenir.
TERS KÖŞE YAPTI
Hem AKP’de, hem Cumhurbaşkanlığı kabinesinde önemli savrulmalar olduğunu öne süren Davutoğlu şunları söylemiş oldu:
Düşünün ki Cumhurbaşkanı kabinesinde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ HDP’yi ziyarete gitti, İçişleri Bakanı HDP’ye sert bir üslupla saldırdı. Yani İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı içinde hiç mi diyalog yok? Cumhurbaşkanı bunları çağırıp bir siyaset çerçevesinde ‘Sen şunu söyleyeceksin, sen de şunu yapacaksın’ demiyor mu? Ortada dayanılmaz bir aksilik. Pekala, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu HDP ile ilgili niçin bu biçimde bir çıkış yaptı, o da farklı. Cumhur ittifakı’nın mekaniği-işleyişiyle ilgili. Zira bu çıkışın dozu en yüksek olduğu gün pazartesi hafta başı idi. Salı günü Bahçeli’nin küme toplantısı olacağını biliyor. Bahçeli’nin de muhtemelen bu HDP ziyaretine karşı çıkacağını ve sert bir lisanla konuşacağını düşündü ki bir ön alarak Bahçeli ye selam çakmış oldu. Lakin Bahçeli, İçişleri Bakanını zıt köşe yapıp O’nu açıkta bıraktı.
HDP İLE GÖRÜŞMEK TERÖRLE İŞBİRLİĞİ Mİ?
Adalet ve İçişleri bakanının neredeyse 180 derece zıt siyasetler uygulaması ya da söylemesinin kabinedeki, AK Parti ortasındaki uyumsuzluğu gösterdiğini öne süren Davutoğlu şöyleki dedi:
“Bazıları bunu bir fırsat olarak görüp Ak Parti Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Ali Cevheri, Adıyaman eski Milletvekili Mehmet Metiner, yeni bir tahlil süreci ihtimalinden bahsederken Süleyman Soylu, HDP’yi bir daha terörle işbirliği ortasında bakılırsan bir tavır takındı. bu biçimde şu soru geliyor akla: İçişleri Bakanı Soylu, Adalet Bakanı Bozdağ, tıpkı kabinede oturuyorlar. Şayet HDP ile görüşmek terörle bir işbirliği ise bu biçimde Adalet Bakanı dönüp İçişleri Bakanı olarak ‘Niye terörle işbirliği içerisindesin?’ diye soru sorma sorumluluğu var. Türkiye bu prensipsiz siyasetten çok çekti. Ümit ederiz seçim ortamına girerken bu konulardaki tavırlarında bir değişiklik olur ve kendileri haricinde, kendilerinin yanlışsız gördüğü tutumları diğerleri yaptığında terörle işbirliği olarak yorumlamazlar.”
YANLIŞ DEĞİL. YANLIŞ OLAN ŞU
2019 seçimlerinde İmralı’dan mektup getirildi. Getiren kim? Müsaadeyle oraya giden bir akademisyen. İmralı neresi Abdullah Öcalan’ın bulunduğu yer. Yani gayri legal terörün başı olarak, PKK’nın elebaşı olarak hapishanede olan biri ziyaret edildi. Öteki taraftan Kandil’in sözcüsü olan Osman Öcalan da TRT ye çıkartıldı. Artık de HDP ile görüşmeler yürütülüyor. Olağan kaidelerde bu bilgilendirmeler, görüşmeler yanlış değil. Yanlış olan kendileri görüşürken oburlarının son derece şeffaf ilgilerini terörle işbirliği olarak görmeleri.
SORMA HAKLARI KALMADI
Kendilerinin ise bu kümeyle şeffaf olmayan münasebetleri var. İmralı’dan o akademisyenin gönderilmesinin şeffaf hangi tarafı var? Osman Öcalan’ın TRT ye çıkartılması açık söyleyeyim büyük bir hatadır. HDP ile alaka hata değildir lakin kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarılması açık bir cürmü teşviktir, suça yataklıktır. HDP ile münasebet ise son derece olağan siyasi bir bağlantıdır. Bu ikili standardın, bundan daha sonra artık Altılı Masa’ya dönüp yedinci ayağını sorma hakları kalmadı. Bizim, partinin HDP ile ikili kurduğu bağları sorgulama hakları da kalmadı.
KURUMLARI BİR GECEDE ALTÜST ETMEYECEK
Altılı masa sayısının artırılması tarafında daha evvel de, artık de talepler geldiğini hatırlatan Davutoğlu, “Ama başkanlar seviyesinde bu mevzuyu hiç ele almadık. 14 Kasım da yapacağımız görüşmede bu mevzu gündeme gelecektir. Benim şu anda birtakım şeyleri söylemem başkanlar olarak vardığımız mutabakata uygun düşmez. Bunu başkanlar konuşmalı. Şunu biliyorum bize de intikal eden öbür talepler var, öbür partilere de intikal eden talepler var. Fakat bu hususta son sonucu altı genel lider birlikte vereceğiz. Daha fazla bir şey söylemem yanlışsız olmaz” dedi.
BİRLİKTE YÖNETECEĞİZ
Gazeteciler “5N, 1K” kuralına uygun haber muharrir. Davutoğlu, bu kuralların hepsinin kıymetli olduğunu vurguladıktan daha sonra kendileri için de bu kuralın işleyeceğini belirtti. İşte anlattıkları:
Cumhurbaşkanı adayının nerede olacağı muhakkak. Aday, Ankara da. Zira başşehir Ankara. Nasıl, neden, ne ve kim sorularına baktığımızda kim sorusu değerlidir fakat bizim için şu basamakta iç içe olan nasıl ve ne soruları daha kıymetli. Nasıldan kastım şu: Ülkeyi hangi prensipler etrafında birlikte yöneteceğiz? Bunun altını çiziyorum birlikte yöneteceğiz. Şöyle bir algı kim sorusunu öne çıkartıyor. O denli bir cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi o denli bir şey empoze etti ki zihinlere bir kişi her şeye karar verebilir. O bir kişiyi bilmemiz lazım. Bu ne? Bu bizim tenkit ettiğimiz cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin mantığı. Biz niçin o mantığa teslim olalım? Aday kim olursa olsun Tayyip Erdoğan’ın kullandığı gücü kullanmayacak. Tek başına gece kararnameleri çıkarmayacak. Devletin kurumlarını bir kararnameyle alt üst edemeyecek, etmeyecek. Pekala buna nasıl karar verilecek? Buna altı partili bir idare, ortak, bir arada yönetme mantığı ortasında nasıl bir geçiş süreci idaresi sergileyeceklerini ortaya koyacak. Onun için şu an bizim odaklandığımız soru kim değil nasıl sorusu. Nasıl sorusunu sormadan, kim sorusunu sormak gerçek değildir. bu biçimde şu demektir; Altı genel lider bütün yetkilerini bir şahsa devredecek, o bir kişi yönetecek. Geçiş sürecinde idarenin nasıl olacağını tespit edersek bizim teklif götüreceğimiz yahut aday göstereceğimiz Cumhurbaşkanı adayı bu mantıkla adaylığı kabul edecek. Nasıl yöneteceğimizi tespit etmeden bir aday tespit edersek o aday kendisini şu anki Tayyip Erdoğan’ın gücünde ve onun metoduyla yöneteceği üzere algı oluşabilir, bu hakikat değil. Maksadımız Parlamenter sisteme geçiş. Anayasal ıslahatla ilgili çalışma süreci, ekonomik kurumların ıslahatı metni de var. Nasıl yöneteceğimizi tespit ettikten daha sonra ikinci soru ne yapacağız? Ve neden yapacağız? Bu da hükümet programı üzere bir programdır. Şu anda tematik komiteler epey ağır ve başarılı bir çalışma yürütüyor. 59 başlıkta yeni periyotta cumhurbaşkanı ile bütün yürütmede nelerin yapılacağını tespit ediyorlar. Altı parti de enflasyonla nasıl çaba edilecek, tarım, sanayi, eğitim, bilim, dış siyaset nasıl olacak, yargı nasıl işleyecek? Bunlara çalışıyoruz.
EN SON “KİM” KONUŞULACAK
Çalışmaların tamamlanmasından daha sonra “Kim?” sorusunu konuşmaya başlayacaklarını kaydeden Ahmet Davutoğlu, bunun ip uçlarını şu biçimde verdi: Mutlaka saygın bir isim olacak. Lakin o ismin sistem ortasındaki pozisyonu Tayyip Erdoğan’ın karşılığı olan pozisyon mutlaka olmayacak. Altı önder bir arada ülkeyi yönetirken bir manada geçiş sürecinin uyumuyla da nazaranvli bir cumhurbaşkanı adayı üzerinde duracağız. Siyasal kimliğinden hayli cumhurbaşkanı kimliğini öne çıkartacak biçimde bir müddetç yönetilecek. Bunlar olmadan, evvel ‘kim?’ sorusuyla ilgilendiğinizde güya şahıstan diğer bir şahısa güç geçecekmiş üzere algılanır. Hayır. Biz bu süreci birlikte yöneteceğiz.
Cumhur ittifakının, Millet ittifakının adayını açıklamasını her fırsatta gündeme getirmesini “İktidarın ruhsal baskısı ve taktiği” olarak niteleyen GP Genel Lideri Davutoğlu burada panik yapacak bir durum olmadığın, onlarda panik havası bulunduğunu, bunun için bir an evvelden ülkeyi aksilikler üzerinden bir siyasete sokmak istediklerini öne sürdü.
Davutoğlu şu biçimde dedi: Millete taahhüdümüz seçim takvimi ile birlikte cumhurbaşkanı adayı ilan edilmesiydi. ötürüsıyla biz milleti aldatmadık, farklı bir şey de söylemedik. Verdiğimiz takvime uyuyoruz. Çalışmalarımız erken biterse, aday üzerinde mutabık olunmuşsa erken açıklarız. Lakin, ne, neden, nasıl soruları çözülmeden kim sorusunu gündeme getirmeyi hakikat görmem.