Barcali
Active member
- Katılım
- 14 Şub 2021
- Mesajlar
- 1,145
- Puanları
- 38
GENEL BAŞKAN GEYLAN: “GENÇ AKADEMİSYENLERİMİZ GELECEK KAYGISINDAN KURTARILMALIDIR.”
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, 25.05.2021 tarihinde Bengütürk TV’de yayınlanan Söz Hakkı programına katıldı. Geylan üniversite çalışanlarının sorunları ve çözüm önerileri hakkında önemli açıklamalarda bulundu. 50/d kapsamındaki üniversite çalışanları 33/a'ya geçirilmelidir. 50/d kadrosunda doktorasını bitiren araştırma görevlilerinin, bilimsel çalışmalarını tamamlayabilmeleri ve gelecek kaygısı yaşamamaları için 33/a kadrosuna alınması gerektiğini kaydeden Genel Başkan şunları kaydetti: “50/d'lilere görev süreleri sona erdiğinde bir yıl intibak süresi verilmesini istiyoruz. Doktorasını bitirenler pozisyon müsait ise istemeleri durumunda doktora yaptıkları üniversitelere atanabilmelidirler. Esasında bu arkadaşlarımızın 33/a'ya geçirilmeleri aslolandır. Genç akademisyenlerimizin, daha akademik kariyerlerinin başında gelecek kaygısıyla yaşamaları engellenmelidir. Gelecek kaygısı taşıyan bir akademisyenimizin ne kadar üretken olmasını bekleyebilirsiniz? Türk Eğitim-Sen olarak, meslek hayatlarının henüz başında genç akademisyenlerimizi endişeye sevk edilmesini asla doğru bulmuyoruz. Gelin, onların iş güvencelerini sağlayalım. Şayet bunu yaparsak, Türk bilim hayatı için daha üretken ve gayretkeş olacaklardır. Bu noktada YÖK Başkanı Yekta Saraç'a sunmuş olduğum raporda özellikle bu konuya vurgu yapmıştım. Genç akademisyenlerimizin gelecek kaygısından kurtarılması noktasında ivedikle bir çalışma yapması gerektiğini söylemiştim. Bu konunun takipçisi olacağız” diye konuştu. Hükümete çağrıda bulunuyorum: Bilim insanlarımızı kadro sıkıntısından kurtarın! Doktor öğretim görevlisi, doçent ve profesör unvanlarında akademik kadro kısıtlamasına da dikkat çeken Geylan, “Doçentliği ya da profesörlüğü hak etmiş akademisyenlerimiz kadro bekliyor. Kadrolar ne yazık ki çok sınırlı. Bu sorun, üniversitelerde yandaşlık anlayışını da ön plana çıkarıyor. Şöyle ki; özellikle liyakat sahibi olmadan birtakım taassuplarla iş başına gelmiş yöneticilerle muhatapsanız, maalesef çok ciddi kadro sıkıntısı ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu durumda liyakat ve ehliyet sahibi olmanızın, bilimsel yeterliliğinizin hiçbir önemi kalmıyor. Oysa akademisyen profesör ya da doçent unvanını hak etmiş ise, herhangi bir koşula bağlı kalmaksızın kadro tahsisi yapılmalıdır. Mensubiyetler üzerinden kadro tahsis etmek, bilim insanlarını ötekileştirmek, kutuplaştırmak bu ülkeye büyük bir ihanettir. Bu noktada üniversitelerimize yeterli kadronun tahsis edilmesi gerekir. Hükümete ve YÖK’e çağrıda bulunuyorum; Bilim insanlarımızı kadro sıkıntısından, gelecek kaygısından kurtarın.” dedi. Üniversite idari personelinin nakil sorunu çözülmelidir. Üniversitelerde görev yapan idari personelin kurumlar arası nakil geçişlerinde zorluklar yaşandığını ifade eden Geylan şunları kaydetti: “İdari personelimiz çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. İdari personelin tayin hakkı bulunmuyor. Diyelim ki Gazi Üniversitesi’nde görev yapıyorsunuz, eşiniz başka bir ilde görev yapıyor. Ama eşler bir araya gelemiyor. Çünkü üniversite idari personelinin eş durumundan dolayı tayin hakkı dahi bulunmuyor. Öncelikle bilinmelidir ki, aile birliği mazereti anayasal bir haktır. Anayasamızın 41. maddesi; ‘Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar’ der. Dolayısıyla kamu çalışanlarına aile birliğinden dolayı mazeret tayin hakkını vermemek Anayasa’nın 41. maddesini ihlal etmek demektir. Sayın YÖK Başkanı Yekta Saraç'a sunduğumuz raporda bu konuya da özellikle vurgu yaptık. YÖK'ün nakil yönetmeliği çıkarmasını talep ettik. Üniversite idari personelimize mazeret tayin hakkı verilmelidir. İdari personele becayiş hakkı verilmelidir. Öte yandan idari personelin becayiş hakkı dahi yok. Halbuki 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 73. Maddesi, ‘Aynı Kurumun başka yerlerde bulunan aynı sınıftaki memurları, karşılıklı olarak yer değiştirme suretiyle atanmalarını isteyebilirler. Bu isteğin yerine getirilmesi atamaya yetkili amirlerince uygun bulunmasına bağlıdır’ der. Bu maddeden de anlaşılacağı üzere, idari personele becayiş hakkı verilmesinde kamu zararı ya da görevin aksaması söz konusu değil görevi ihmal söz konusu değildir. Muvafakat zorunluluğu da ortadan kaldırılmalıdır. Örneğin Ankara Üniversitesi’nde çalışan biri eşinin yanına, Çankırı’ya gitmek istiyor. Çankırı Belediyesi’nde boş kadro var. Fakat üniversitesi size muvafakat vermiyor. Eğer karşı kurumda ihtiyaç varsa, sizi de kabul etmişse, üniversite idari personeli nakil olabilmelidir. Bu konuda da YÖK'ün ve Hükümetin bir düzenleme yapmasını bekliyoruz.” ...:: GENEL BAŞKANIN AÇIKLAMALARI İÇİN TIKLAYINIZ ::...
turkegitimsen.org.tr adresinden alıntılanmıştır. Haberin kaynağı için siteyi ziyaret ediniz.
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, 25.05.2021 tarihinde Bengütürk TV’de yayınlanan Söz Hakkı programına katıldı. Geylan üniversite çalışanlarının sorunları ve çözüm önerileri hakkında önemli açıklamalarda bulundu. 50/d kapsamındaki üniversite çalışanları 33/a'ya geçirilmelidir. 50/d kadrosunda doktorasını bitiren araştırma görevlilerinin, bilimsel çalışmalarını tamamlayabilmeleri ve gelecek kaygısı yaşamamaları için 33/a kadrosuna alınması gerektiğini kaydeden Genel Başkan şunları kaydetti: “50/d'lilere görev süreleri sona erdiğinde bir yıl intibak süresi verilmesini istiyoruz. Doktorasını bitirenler pozisyon müsait ise istemeleri durumunda doktora yaptıkları üniversitelere atanabilmelidirler. Esasında bu arkadaşlarımızın 33/a'ya geçirilmeleri aslolandır. Genç akademisyenlerimizin, daha akademik kariyerlerinin başında gelecek kaygısıyla yaşamaları engellenmelidir. Gelecek kaygısı taşıyan bir akademisyenimizin ne kadar üretken olmasını bekleyebilirsiniz? Türk Eğitim-Sen olarak, meslek hayatlarının henüz başında genç akademisyenlerimizi endişeye sevk edilmesini asla doğru bulmuyoruz. Gelin, onların iş güvencelerini sağlayalım. Şayet bunu yaparsak, Türk bilim hayatı için daha üretken ve gayretkeş olacaklardır. Bu noktada YÖK Başkanı Yekta Saraç'a sunmuş olduğum raporda özellikle bu konuya vurgu yapmıştım. Genç akademisyenlerimizin gelecek kaygısından kurtarılması noktasında ivedikle bir çalışma yapması gerektiğini söylemiştim. Bu konunun takipçisi olacağız” diye konuştu. Hükümete çağrıda bulunuyorum: Bilim insanlarımızı kadro sıkıntısından kurtarın! Doktor öğretim görevlisi, doçent ve profesör unvanlarında akademik kadro kısıtlamasına da dikkat çeken Geylan, “Doçentliği ya da profesörlüğü hak etmiş akademisyenlerimiz kadro bekliyor. Kadrolar ne yazık ki çok sınırlı. Bu sorun, üniversitelerde yandaşlık anlayışını da ön plana çıkarıyor. Şöyle ki; özellikle liyakat sahibi olmadan birtakım taassuplarla iş başına gelmiş yöneticilerle muhatapsanız, maalesef çok ciddi kadro sıkıntısı ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu durumda liyakat ve ehliyet sahibi olmanızın, bilimsel yeterliliğinizin hiçbir önemi kalmıyor. Oysa akademisyen profesör ya da doçent unvanını hak etmiş ise, herhangi bir koşula bağlı kalmaksızın kadro tahsisi yapılmalıdır. Mensubiyetler üzerinden kadro tahsis etmek, bilim insanlarını ötekileştirmek, kutuplaştırmak bu ülkeye büyük bir ihanettir. Bu noktada üniversitelerimize yeterli kadronun tahsis edilmesi gerekir. Hükümete ve YÖK’e çağrıda bulunuyorum; Bilim insanlarımızı kadro sıkıntısından, gelecek kaygısından kurtarın.” dedi. Üniversite idari personelinin nakil sorunu çözülmelidir. Üniversitelerde görev yapan idari personelin kurumlar arası nakil geçişlerinde zorluklar yaşandığını ifade eden Geylan şunları kaydetti: “İdari personelimiz çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. İdari personelin tayin hakkı bulunmuyor. Diyelim ki Gazi Üniversitesi’nde görev yapıyorsunuz, eşiniz başka bir ilde görev yapıyor. Ama eşler bir araya gelemiyor. Çünkü üniversite idari personelinin eş durumundan dolayı tayin hakkı dahi bulunmuyor. Öncelikle bilinmelidir ki, aile birliği mazereti anayasal bir haktır. Anayasamızın 41. maddesi; ‘Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar’ der. Dolayısıyla kamu çalışanlarına aile birliğinden dolayı mazeret tayin hakkını vermemek Anayasa’nın 41. maddesini ihlal etmek demektir. Sayın YÖK Başkanı Yekta Saraç'a sunduğumuz raporda bu konuya da özellikle vurgu yaptık. YÖK'ün nakil yönetmeliği çıkarmasını talep ettik. Üniversite idari personelimize mazeret tayin hakkı verilmelidir. İdari personele becayiş hakkı verilmelidir. Öte yandan idari personelin becayiş hakkı dahi yok. Halbuki 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 73. Maddesi, ‘Aynı Kurumun başka yerlerde bulunan aynı sınıftaki memurları, karşılıklı olarak yer değiştirme suretiyle atanmalarını isteyebilirler. Bu isteğin yerine getirilmesi atamaya yetkili amirlerince uygun bulunmasına bağlıdır’ der. Bu maddeden de anlaşılacağı üzere, idari personele becayiş hakkı verilmesinde kamu zararı ya da görevin aksaması söz konusu değil görevi ihmal söz konusu değildir. Muvafakat zorunluluğu da ortadan kaldırılmalıdır. Örneğin Ankara Üniversitesi’nde çalışan biri eşinin yanına, Çankırı’ya gitmek istiyor. Çankırı Belediyesi’nde boş kadro var. Fakat üniversitesi size muvafakat vermiyor. Eğer karşı kurumda ihtiyaç varsa, sizi de kabul etmişse, üniversite idari personeli nakil olabilmelidir. Bu konuda da YÖK'ün ve Hükümetin bir düzenleme yapmasını bekliyoruz.” ...:: GENEL BAŞKANIN AÇIKLAMALARI İÇİN TIKLAYINIZ ::...
turkegitimsen.org.tr adresinden alıntılanmıştır. Haberin kaynağı için siteyi ziyaret ediniz.