Mutlak artı değer nedir ?

Dilek

Global Mod
Global Mod
Katılım
11 Mar 2024
Mesajlar
246
Puanları
0
Mutlak Artı Değer Nedir? Sosyal Yapıların Gölgesinde Bir Kavram Üzerine Düşünceler

Selam arkadaşlar,

Bugün üzerinde düşünmek istediğim bir kavram var: mutlak artı değer. İlk başta kulağa tamamen ekonomik bir terim gibi geliyor, değil mi? Marx’ın kapitalist üretim ilişkilerini çözümlediği o meşhur kavramlarından biri… Ama bana göre mutlak artı değer, yalnızca ekonomiyle sınırlı değil; toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi sosyal yapıların içinde de yankı bulan bir düşünce biçimi.

Bu yüzden konuyu biraz farklı bir yerden, insan merkezli bir bakışla ele almak istiyorum. Çünkü mutlak artı değer, sadece üretim sürecinde emekçinin sömürülmesi değil; aynı zamanda kadınların görünmeyen emeğinde, azınlıkların dışlanmasında, alt sınıfların susturulmasında da kendini gösteriyor.

Ekonomik Bir Kavramdan Toplumsal Bir Gerçeğe

Mutlak artı değer kavramı, kısaca, emekçinin çalışma süresini uzatarak sermayenin daha fazla kazanç elde etmesini anlatır. Yani bir insan, kendi yaşamını sürdürebilmek için gerekli emeğin ötesinde, kapitaliste bedava emek üretir. Bu fazla değer, sistemin temelidir.

Ancak mesele sadece fabrikalarla sınırlı değildir. Günümüz toplumunda “artı değer” farklı biçimlerde ortaya çıkar: Kadınların ücretsiz ev içi emeğinde, göçmen işçilerin düşük ücretli işlerinde, ya da alt sınıfların görünmez emeğinde… Kapitalist düzen, sadece üretim süresini değil, toplumsal rolleri de kendi lehine genişletir.

Kadınlar, ırksal azınlıklar ve alt sınıflar bu sistemin en çok “artı değer” üreten gruplarıdır. Çünkü onların emeği genellikle görünmez, ölçülmez ve değersizleştirilir. Mutlak artı değer, tam da bu görünmezlikte gizlidir: Birinin emeği ne kadar fark edilmezse, sistem o kadar güçlü kalır.

Kadınların Empatik Bakışı: Görünmeyen Emeğin Hikayesi

Kadınlar açısından mutlak artı değer, çoğu zaman evin içinde başlar. Ücret almadan yapılan temizlik, yemek, bakım işleri kapitalist sistemin en sessiz ama en güçlü desteklerindendir.

Birçok kadın, “üretime katılmayan” birey olarak görülür, oysa onların emeği olmadan üretim zinciri zaten çökert. Kadınların bu duruma yaklaşımı genellikle empatik olur. Çünkü onlar, sistemin dışına itilmiş gruplarla benzer bir kader paylaşırlar: duygusal emek üretirler, düzeni ayakta tutarlar ama karşılığında tanınma değil, yük alırlar.

Kadınlar, mutlak artı değeri sadece eleştirmekle kalmaz; aynı zamanda bunu dönüştürme yolları da ararlar. Örneğin feminist ekonomi, “bakım emeği”nin toplumsal üretim içindeki yerini görünür kılmaya çalışır. Bu, sistemin “artı değeri gizleme” alışkanlığına karşı bir başkaldırıdır.

Kadınların empatisi burada bir direniş biçimidir: başkalarının emeğini görmek, onların hikâyesini duymak ve değer atfetmek.

Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımı: Yapısal Dönüşümün Arayışı

Erkeklerin mutlak artı değer konusuna yaklaşımı genellikle çözüm merkezli olur. Tarih boyunca bu kavramı teorik olarak geliştirenlerin çoğu erkek düşünürlerdir — Marx, Engels, Ricardo gibi.

Erkeklerin sistem içindeki konumu, onları sorunun “dışında” değil ama “merkezinde” konumlandırır. Bu yüzden onlar çoğu zaman yapısal çözümler, ekonomik modeller veya sistemsel dönüşümler önerirler.

Bir erkek, “emeğin sömürülmesini azaltalım” dediğinde çoğu zaman üretim modeline, politikaya ya da iş yasalarına odaklanır. Oysa kadınlar bu sorunu “yaşamın her alanına yayılan bir görünmezlik biçimi” olarak görür.

Yine de erkeklerin çözümcü tavrı değerlidir. Çünkü sistemsel dönüşüm için stratejiye, örgütlenmeye, politik iradeye ihtiyaç vardır. Empati kadar eylem de önemlidir.

Bu noktada erkeklerin rolü, kendi ayrıcalıklarını fark ederek “nasıl bir sistem inşa edebiliriz” sorusuna cesaretle yanıt aramaktır.

Irk ve Sınıf Boyutu: Emeğin Rengi ve Konumu

Mutlak artı değer, sadece toplumsal cinsiyet üzerinden değil, ırk ve sınıf üzerinden de derinleşir. Irksal azınlıklar, göçmenler veya düşük gelirli sınıflar sistemin en çok sömürdüğü gruplardır.

Bir beyaz işçiyle siyah bir işçinin, ya da yerli bir çalışanla göçmenin aldığı ücret aynı değildir. Sömürü burada sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve yapısal bir ayrımın sonucudur.

Sınıf farkı da aynı şekilde derindir. Üst sınıflar emeğini sermayeye dönüştürürken, alt sınıflar yaşamlarını sürdürmek için kendi emeğini satmak zorundadır.

Mutlak artı değer bu noktada sadece bir “üretim ilişkisi” değil; toplumsal hiyerarşilerin sürekliliğini sağlayan bir mekanizmadır.

Kadınlar bu farkı daha empatik bir dille anlatır; örneğin, göçmen kadınların hem cinsiyetlerinden hem etnik kimliklerinden dolayı iki kat sömürüldüğünü vurgularlar. Erkekler ise bu tabloyu analiz edip çözüm için “adalet mekanizmaları” geliştirmeye çalışırlar. Her iki yaklaşım da gereklidir; biri kalplere, diğeri yapıya dokunur.

Sosyal Dönüşüm İçin Ortak Bir Zemin

Mutlak artı değer kavramı, aslında hepimizin hayatında bir biçimde karşılık bulur. Kimimiz fazla mesaiyle, kimimiz duygusal emekle, kimimiz de görünmez işlerle bu sistemin parçası oluruz.

Ancak toplumsal farkındalık arttıkça, bu kavram da dönüşür. Bugün sosyal adalet hareketleri, feminist ekonomiler, çevresel emek tartışmaları hep aynı yere işaret ediyor: emeğin değerini yeniden tanımlamak.

Kadınların empatisiyle erkeklerin çözümcülüğü birleştiğinde, mutlak artı değeri ortadan kaldıracak yeni bir toplumsal düzen kurulabilir. Bu düzen, sadece üretimi değil, yaşamı da insani kılacaktır.

Çünkü emeğin değeri sadece üretimde değil, paylaşımda da ortaya çıkar.

Sonuç: Mutlak Artı Değerden Ortak Değere

Mutlak artı değer, basit bir ekonomik teori değil; insanın insanı sömürmesinin, emeğin değersizleştirilmesinin ve sosyal adaletsizliğin en yalın ifadesidir.

Kadınlar bu yapıyı empatiyle, erkeklerse çözümle sorguladıkça; toplum yavaş ama derin bir dönüşüm yaşar.

Artı değerin mutlak olmadığı, yani insan emeğinin sınır tanımadığı bir dünya mümkündür.

Ve belki de asıl “artı değer”, bir başkasının emeğini fark ettiğimizde, onunla dayanışma kurduğumuzda doğar. Çünkü gerçek zenginlik, kazançta değil, adalette gizlidir.
 
Üst